Çok duymuşuzdur, bir kızılderili atasözü der ki;

Bir çocuğu bir köy yetiştirir.

Çocukların sosyal birer birey olabilmeleri ve hayatı yaşarken öğrenmeleri için hepimizin desteğine ihtiyaçları var. Bizden bu desteği alırken çocuklara hayatı öğreten de, yaptıklarımız ve yapmadıklarımızla bizleriz. Çocukları hepimiz yetiştiriyoruz.

Çocuklar hepimizin; onların sağlıklı gelişiminden yalnızca aileler değil, öğretmenler/eşlikçiler, akrabalar, komşular, arkadaşlar, onların çocukları ve dâhi esnaf, sokakta karşılaştığımız insanlar, kısacası tüm toplum olarak biz sorumluyuz. Çocuğa dokunanlar olarak onun hayatında bir iz bırakıyor oluyoruz muhakkak. Bu bilinçle bakınca, aslında çocukları hep beraber büyütüyoruz. Onların iyiliğini hep beraber düşünüyoruz (ya da düşünmeliyiz). Onların hayatı öğrenmesinden, bilişsel – dil – sosyal – duygusal – motor -öz bakım dediğimiz tüm gelişim alanlarından, bunların yanında entelektüel gelişimlerinden de hepimiz sorumluyuz. Ve onlara da sorumluluklarını öğretirken, haklarını da hep beraber savunmalıyız.

Okulların çocuklar için uygun bir yer olmadığını savunduğumu (ve hatta okulsuz öğrenme ortamlarını desteklediğimi) benden sık duymuş olabilirsiniz. Bir okulda, ama en çok da bir BBOM okulunda olmamın sebebi; çocukların öğrenme serüvenlerinde onlara (klasik okullarda olanlardan) farklı ortamlar sunabilmek. Bu ortamların ortak paydasını da, en sevdiğim haliyle; “hayatı çocuklarla beraber keyifle yaşarken öğrenmek” olarak açıklayabiliyorum. Onlara kazandırmak istediğim en önemli yetiler; sosyal-duygusal gelişimöz bakım gelişimientelektüel gelişim, üretim ve öğrenmeyi öğrenmeleri alanlarında. Çocuklar;

  • Kendilerinin ve başkalarının haklarını biliyor ve cesurca savunuyorsa,
  • Özgürlüklerinin yanında sınırlılıklarını ve sorumluluklarını biliyor ve bilinçle uygulayabiliyorsa,
  • Toplum içinde uyumlu (“asî” olmama hâli değil, “dengesiz” olmama hâlinden bahsediyorum.) olabiliyorlarsa,
  • Kendilerini iyi ifade edebiliyorlarsa,
  • Önyargısızlarsa,
  • Kendi problemlerini çözmek için isteklilerse ve nihayetinde çözebiliyorlarsa,
  • Kendi işlerini mümkün olduğunca kendileri yapabiliyorlarsa,
  • İhtiyaçlarını kendileri karşılamayı öğreniyorlarsa, kendilerine yetebiliyorlarsa,
  • Toplumun dışında kendi kendilerine mutlu vakit geçirmek için de yaratıcılıklarını kullanabiliyorlarsa,
  • Yalnızken/sıkıldıklarında (ki sıkılmak çok önemli!) kendilerini eğleyebiliyorlarsa,
  • Hayal güçlerini ve yaratıcılıklarını kullanabiliyorlarsa,
  • Denediklerinde başarabileceklerini düşünüyor ve hatta biliyorlarsa,
  • Meraklarının peşinden gidebiliyorlar ve öğrenmek istediklerini araştırıp nereden bulabileceklerini biliyorlarsa,
  • Sorguluyorlarsa,
  • Bilgiyi bulup kendileri yapılandırabiliyorsa,
  • keşfetme ve üretme heyecanıyla dolularsa sürekli değişen dünyaya ve hayata hazır olacaklarını düşünüyorum.

Çocukların, her insanın gelişirken ihtiyacı olduğu gibi, zorlanmaya ihtiyaçları var. Benim için mühim olan bu zorlanmayı, onlara eşlik ederken keyifli hale getirebilmek. Dünyayı, hayatı tanıma ve onunla başa çıkma süreçlerinde/yollarında, onların önderliğinde, yanlarında olduğumuzu onlara hissettirebilmek… Onlara desteğimizi gösterebilmek… 

Bunlarla beraber önümüze hazır olarak sunulan şeyler bünyemizi bozuyor. Birilerinin yerine, iyilik için bile olsa, yaptığımız şeyler de öyle. Örneğin çocuklara fırsat vermeden onların yapabilecekleri şeyleri (giyinme/soyunma, öz bakım/temizlik, yemek yeme/hazırlama, masa kurma, başka konularda sorumluluk alma, kendi problemlerini çözme gibi) sadece bizim yapmamız onların gelişimlerini ve özgüvenlerini olumsuz etkiliyor; sürekli hazır buldukları ve önlerine sunduğumuz etkinlikler yaratıcılıklarını öldürüyor, düşünme/fikir üretme açısından onları tembelleştiriyor ve yalnızken (yanlarında yetişkin olmadığında) kendi zamanlarını nasıl yöneteceklerini öğrenememelerine neden oluyor. Onlara kendileri ve çevreleri için sorumluluk vermezken, yaptıkları hataları düzeltmeleri için onlarla konuşmak ve hataları ile onları baş başa bırakmak ise bizi çözüme ulaştırmıyor. Bu tutum aynı zamanda çocuklara pek güven verici ve inandırıcı da gelmiyor. 

Yapmamız gereken şeyin; onlara özerklik alanı açarak hayatlarının sorumluluğunu yavaş yavaş almalarına olanak sağlamak, ve bunu en doğal haliyle, hayatı beraber yaşarken yapmak olduğunu düşünüyorum. Bunları yaparken, biz varken ya da yokken yaşadıkları şeyler için mahremiyet haklarını da göz ardı etmemeliyiz. Onların anlatmak istememe ya da saklamak isteme haklarına saygı göstermeliyiz. Bize tüm duygu ve düşüncelerini açıklamak, tüm yaşadıklarını anlatmak zorunda değiller elbette ki. Tıpkı bizim gibi…

Çocuklarımızı çok seviyoruz. Onların mutluluğunu ve kalıcı iyiliğini istiyoruz şüphesiz ki. Öyleyse işe, onların biricikliğini kabul edip özgürlüklerini, haklarını, sorumluluklarını ve sınırlılıklarını gösterirken, onlara saygı duyarak ve bunu onlara hissettirerek başlayalım. 

Merve Özkaya

5 Yaş Eşlikçisi